Kaunos’dan Petra’ya

d

 

 

 

middle east

        http://www.everytrail.com/swf/widget.swf
Map your trip with EveryTrail

 

Petra ,ilk fotoğraflarını gördüğümde orada olmak hayal gibi geliyordu. Sonraki yıllarda motosiklet sevgisi ile başlayan kısa  geziler, uzun turlar derken 2 sene önceden beri gitmeyi planladığım yere gidecektim. Fakat bu tur daha önceki Avrupa turlarından zor olacağını  araştırma safhasında anladım . Çünkü internette özellikle Suriye’de nerede kalınır, ne kadara kalınır  internette çok sağlıklı  bilgiler yoktu. Bende bulabildiğim otelleri Google Eart’de işaretleyerek özellikle büyük kent giriş ve çıkışlarını rota çizerek ve bu bilgileri kendi Gps me atarak uzun bir hazırlanma dönemi geçirdim.

İş şartları da uygun olunca  yola çıktık .

Ortacadan  2 saatlik sürüş sonunda Antalya’da İbrahim Erkal ile  kepezde buluştuk Biraz sohbet sorasında tekrar yollara düştük

Tınaz tepede yemek sonrası sinek temizleme çalışmaları

Bu etap Türkiye’de geçtiğinden hızlı geçiyorum . Akşam İskenderun’da konakladık .Güzel bir yemeğin ardından ertesi güne dinç hazır olmak için  hemen yattık.

Eşim Aylin için günün engüzel jesti gelen kahvesi oldu.

                         

İkinci gün sabah saat 7 de kalkıp kahvaltı sonrası motorlarımızı bıraktığımız garajda hafiften yıkayıp hemen Cilvegözü sınır kapısına doğru yola koyulduk.

Sınırda dizi dizi  tırlar

                          

Sınır kapısında işlemlerimizi hemen kısa süre içinde hallettik Bunlar :150 tl triptik , kişi başı 15 tl yurt dışı harcı ve postaneden bir miktar Suriye parası aldık

Sonra Suriye gümrüğüne gittik . Orada 40 dolar para bozduruyorsunuz ve tüm masrafınız bu para rüşvetler dahil. İşlemler düzensiz , ne yapacağınızı bilmeden dolanıyorsunuz. Sinirler burada  bozulmaya başlıyor zaten .Son olarakta bütün onaylar alınmış işlemler birmiş bizde çıkışta oh bitti derken tekrardan pasaportlar kontrol ediliyor.

Nihayet bu işler bittikten sonra Halep’e doğru yola çıkıyoruz . Halep girişi ve çıkışı  kolay bir şehir.4 milyon nüfusu ile Suriye’nin ikinci büyük ve tarihin en eski şehirlerinden biri.Osmanlı döneminden kalan çarşı,pazar,han ve bedestenleri ile ünlü şehir İstanbul,Bursa ve Gaziantep’e çok benzemekte. Halep’in bir diğer özelliğide ürettiği ipek, sabun ve Halep’te yetişen fıstıklarla yapılan muhteşem tatlıları.Tatlılar ile ilgili önemli bir bilgi; 6 ay kadar bozulmadan dayanabiliyormuş

Rahatça kaleyi buluyoruz ve oradaki turizm polisine motorları emanet edip  başlıyoruz gezmeye. Önce kale Giriş kişi başı 150 suri (1 dolar 45 suri) Kale şehirden 50 m yükseklikte   

      

                                                                                                                                                         

                                         

Nedense Motorların başında polis olmasına rağmen yinede güvenemedim. Aldım kaskı-montu elime

Kaleden görüntüler

        

Kale içi panoramik görüntü

Sorasında kapalı çarşıyı geziyoruz . Halep kapalı çarşısı 15.YY da yapılmış ve uzunluğu 10 km olan sokakları ile Ortadoğu’nun en uzun çarşısı olma özelliğinide taşıyor. Hemen yanımıza düzgün Türkçe konuşan bir çocuk geldi ve  gezdirebileceğini söyleyince hemen kabul ettik .Günlerden cuma olduğundan çoğu dükkan kapalı. Bizi güzel bir lokantaya götürüyor. Hakikaten yol boyunca yediğimiz en nefis yemekleri yedik.

Zekeriya a.s. Camii(Umeyyed Camii) şehrin en eski ve en ünlü camisi.Şehir merkezindeki camide uzun süredir restorasyon çalışmaları yapılmaktaymış.Burayada girişte bayanlar gri renkli örtülere giyiyorlar

kaleden görünüm

içeriden görünüm

 

Halep camisinin minaresi. 45 metreymiş

Çocuklar her yerde çocuk

İçerideki türbede kadınlar ve erkekler için dua okuma yeri ayrılmış

Ahşap oyma ve geçme işçiliği

sokaklardan görünüm

ender açık dükkanlardan

Dışarıdaki modern camiiler

 

Halep çarşı sokaklarında dolaşıp fazla zaman kaybetmeden yola çıkmak istedik. Doğruca Hama’ya doğru gittik. Doğu dillerinde “kale” anlamına gelen ve içinden Asi Nehri gecen Hama.. Asi Nehri üzerindeki su dolaplarından ötürü Medinetün Nevair(su dolabı şehri) de denilen Hama,Coğrafyacı Ebu’l Feda’nında şehri.Hava çok sıcak olamasına karşın Asi nehrinin serinliği hemen değirmen başında fark ediliyordu. Günlerden cuma olması dolayısı ile çok kalabalıktı. Yollarda her gölge yer piknikçiler tarafından tutulmuştu. Buradan birkaç fotoğraf alıp gösterilen aşırı ilgiden dolayı Palmyra ya doğru hemen yola çıktık.

  

Amaç gün batımını yakalamak. Zennube’nin yada Zenobia nın şehrinde gün batımı başka bir güzel.

                                                                                        Çölde

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gecesi

   

Burada Allgeau – Orient Rallisine denk geldik. Geleneksel ralli hakkında şöyle bir bulduk:

“Dünyanın en eğlenceli otomobil yarışı 29 nisan 2010 tahinde başlıyor.. 2006 yılından beri her yıl düzenlenen rallide, bu yıl Türk takımıda bulunuyor.Almanya’nın allgeau şehrinden başlayıp Ürdün’ün başkenti amman’da sona ericek.
Rallinin parkuru ise şöyle;
Almanya, Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Bosna, Kosava, Arnavutluk, Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan, TÜRKİYE, Suriye ve Ürdün.”

Palmyra çölün ortasında bizim Efes harabelerimize benzeyen,dev sütunlardan ve antik kalıntılardan oluşan bir şehir.Şehirin kuruluşunun 19.YY dayandığı düşünülüyor. Zenobia’ya ve Palmyra beraber anılıyor.Bu güzel çöl kraliçesinin hikayesini bilmeden Palmyra’yı anlamak pek mümkün değil…Bu yüzden ben öncelikle internette bulduğum ve çöl kraliçesi Zenobia ile Palmyra’nın efsaneleşmiş hikayesi

Palmira şehrinin kraliçesi Zenobia. Selahattin Eyyubi ile birlikte Suriye topraklarının en önemli iki isminden biri. Zenobia nın babası Roma vatandaşı da olan bir Bedevi soylusu ve Palmiralı bir senatör. Annesi doğumda ölen Zenobia nın eğitimine çok önem veriyor. Mısır dilini, Yunancayı, Aramiceyi ve Latinceyi konuşabilen Zenobia, tarihe çok meraklı, Homer ve Plato yu okuyor. Kervanlarla bölgedeki diğer yerlere seyahate çıkıyor. İçki içmeyi seven, avlanmaktan çok keyif alan ,güzel akıllı ve çok çekici bir kadın. 258 yılında, 20 yaşına geldiğinde Palmiranın kralı 60 yaşındaki Septimus Odaenathus ile evlenir. Romalılardan nefret eden Zenobia bu evliliği iktidara ulaşmada bir amaç olarak görmektedir. Odaennathus un ikinci evliliğidir. Tahtın varisi ise kralın ilk evliliğinden olan oğlu Hairan. 266 da Zenobia nın kendi oğlu doğar, Adı Tanrıçanın armağanı anlamına gelen Vaballathus tur. Bir yıl sonra 267 de hem kral hemde oğlu suikaste uğrarlar. Bu ölümlerden Zenobia ne kadar sorumludur çok bilinmez.
Oğlu kral ilan edilir ancak henüz çok küçük olduğu için Zenobia onun adına yönetimi eline alır. Kocası hayattayken meclis toplantılarına katılarak, hatta hasta olduğu zamanlarda onun adına meclisi bizzat yöneterek siyaseti öğrenmiştir.
Bu sırada Romalılar zor durumdadır. Gotların kuşatması ellerini kollarını bağlamış durumdadır. Bu fırsattan yararlanan Zenobia Doğu Roma imparatorluğunu Sasanilerden korumak adına yeni bölgelerin işgaline başlar. Çok iyi bir binici ve ordusundaki askerlerle beraber, gerektiğinde 5-6 kilometreyi sorunsuzca yürüdüğü yazılmıştır. Ankara, Kadıköy, Filistin ve Lübnan a kadar gider. Antakya yı işgal ettiğinde Roma ya burayı senin adına işgal ettim diye mesaj yollar. Daha sonra İskenderiyeyi de alır ve burada affedilmez olanı yaparak kendi ve oğlu adına para bastırır. Bu Romaya karşı başkaldırının tam adıdır. Bir süre sonra Roma ya tahıl sevkiyatını da durduracaktır. Amacı Romayı yıkıp, iktidarı Palmira ya taşımaktır.
Tam da bu sırada, hep söylendiği gibi kaderin bir cilvesi olarak  Gotlar Roma kuşatmasını kaldırırlar. Bunu duyan Zenobia Roma ya bağlılık mesajını gönderir ama artık Roma ona güvenmemektedir.
Roma imparatoru Aurelian yüzbin kişilik bir ordu toplayarak Palmiraya hareket eder, Zenobia onu Anadolu da beklemektedir ancak kendi ordusu yirmibin kişiliktir. Zenobia geri çekilmek zorunda kalır. Nihayet Roma Palmirayı kuşatır, ancak Kraliçe gerekli hazırlıkları yapmıştır. Her gece şehrin meydanlarında ziyafetler verip, eğlenceler düzenlemekte adeta Romalılar la eğlenmektedir. Ancak Romalıların çevredeki Bedevilerle işbirliğine gitmesi Zenobia nın planlarını bozar. Bir gece gizlice bir deve sırtında şehirden ayrılarak eski düşmanı Sasaniler le anlaşmak üzere yola düşer, ancak Fırat nehri kıyılarında yakalanır.
Tüm gururuna karşın şehrini kurtarmak adına Roma imparatoru önünde diz çöker, kendisinin değil ama Palmira nın bağışlanmasını ister. Çok sevdiği şehrinin yıkılıp yağmalanması en büyük korkusudur. Aurelian onun bu isteğini kabul eder, oğlu ile birlikte esir alınarak Roma ya doğru yola çıkartılır. İstanbul boğazını geçerken oğlu öldürülür. 274 yılında altın zincirlere vurulmuş olarak Roma da ortaya çıkacaktır. Onun güzelliğinden ve zekasından çok etkilenen Aurelian ona Tivoli yakınlarında bir villa verir.
Zenobia nın bundan sonraki hayatı için iki farklı hikaye var. İlki hikayeye göre; Zenobia Romalı bir yönetici ve senatör ile evlenerek, büyük bir lüks içinde yaşamış, Roma aristokrasisi içinde bir filozof ve sanatçıların koruyucusu olarak hayatını sürdürmüştür. Bu evliliğinden kızları olduğu ve onların da önemli Romalı asillerle evlendiği söylenir.
İkinci hikaye ise bir süre imparatorun metresi olmak zorunda kalan Zenobia nın, Aurelian ın yeni bir Sasani seferine çıktığı sırada Trakya da suikaste gitmesinden sorumlu olduğu, ve bunun ardından da intihar ettiğidir.
Palmira da ise, Zenobia ayrıldıktan sonra bir ayaklanma ortaya çıkar. Daha önce şehri affetmiş olan imparator bu kez acımasız davranır ve Roma ordusu geri gelerek Zenobia nın sevgili şehrini yıkıp yağmalar ve büyük ölçüde harabeye çevirir.

Sabahleyin 7’de kalkıp daha uyanmamış olan otelciyi uyandırıp kötü bir kahvaltı yapıyoruz. Tekrar harebelere gittik.

 

Burada birkaç fotoğraf çekip çevredeki muz ve zeytin ağaçlarının içlerine daldık Bütün araziler etrafını çevirmişler.

Saat 10 na doğru yönümüzü Malula’ya doğru çevirdik.

Bundan 5 sene önce giden bir dostum ol üstünde 2 tane Bağdat cafe var derken şimdilerde 3 tane Bağdat kafe olmuş .Birincisinde mola verip dinleniyoruz.

Malula Şam’a 56 km mesafede bulunan,bir dağın eteklerine kurulmuş Hıristiyan köyü Malula’ .Dağın tepesinde duran Meryem Ana heykeli ise Malula’ya varır varmaz ilk dikkatinizi çelkecek.Malula’da Arapça’nın dışında Hz.İsa’nın yaşadığı yıllarda Suriye’de ve Filistin’de konuşulan ve bu gün tamamen unutulmanın sınırına gelmiş Aramice isimli antik bir dil konuşulmakta.Kilisedeki din görevlisinin verdiği bilgiye göreyse bu dil şu anda sadece Suriye’de 3 köyde konuşulmakta

 

 

 

 

Malula’nın eteklerine kurulmuş olduğu dağın tepesindeki Meryem Ana heykeli dikkat çekiyor. Dünyanın en eski manastırlarından Takla manastırında hala Hz. İsa’nın da kullandığı dil olan Aramice ayin yapılıyor. Daha sonra Hıristiyan inancına göre Azize Takla’yı korumak için Allah tarafından açıldığına inanılan dağların arasındaki yolda yürüyerek tepeye vardık. . Malula gezisinin ardından yolumuza devam ediyor Şam’a gidiyoruz.

 

 

 

 

 

Şam’a girişte google earth de çizdiğim rota çok işimize yarıyor. İstediğimiz tere hemen varıyoruz. Fakat benim işaretlediğim oteller ya dolu yada fiyatları internette gördüğümüzden çok pahalı yada bize öyle söylüyorlar. Böylece otel aramaya başlıyoruz . yaklaşık 1 saatlik bir aramanın ardından. Merkezde heryere yakın Şam polis merkezinin yanında vasat bir otel bulduk. İki gün buradayız. Ardından geçen 3 günün ardından hem dinlenmek hem de Suriyenin göz bebeği olan başkentlerini iyi gezmek istiyoruz. Odalarımıza çekiliyor.2 saat kadar dinlenip başlıyoruz gezimize Ama önce balkondan görünmesi için motorları daha güvenli bir yere park ettik

Hamidiye Çarşısı.1863 yılında Osmanlı Padişahlarından Sultan Abdulhamit Han tarafından yaptırılan çarşı,İstanbul’daki Kapalı Çarşı’yı andırıyor ve Kapalı Çarşıda olduğu gibi genel olarak turistik eşya satışı yapan dükkanlar yer alıyor

Akşam eski şam evi restoranına gittik. Ortam mükemmel ama yemekler hiçte öyle değil.

Dahasonra kahve bahçesine gidiyoruz Ve şimdiye kadar yediğimiz en büyük kazık 3 kahve 1200 suri ye yaklaşık 30 dolar Malesef suriyede her yerde bu var .Yolunmuş kaz gibi hissettim kendimi

Otele dönmeden önce Osmanlıdan kalma tarihi tren istasyonunu gece Fotoğraflamak istedik

Hicaz Demiryolu Projesi’ni ilk olarak Osmanlı Padişahı 2.Abdulhamid ortaya atar.Hicaz Demiryolu İradesi’ni 2 Mayıs 1900 tarihinde yayınlar ve yapımına 1 Eylül 1900 da başlanır.Bu proje Bağdat demiryolu hattının devamıdır ve 2 demiryolu birleşince İstanbul,Şam üzerinden kutsal Mekke ve Medine’ye bağlanacaktır.O dönemdeki hesaplara göre İstanbul’dan Mekkeye ulaşım 120 saatte gerçekleşecekti.Bu projenin bir diğer amacınında Yemen ve Hicaz’da Osmanlı’yı güçlendirmek,Mısır’da Osmanlı nüfusunu arttırmak ve askerleri bu bölgelere güvenli bir şekilde sevketmek olduğu söylenmektedir.

             

Ertesi sabah ilk işimiz kahvaltı yapıp doğruca Türk konsolosluğuna gidip 6 ay vizesi kalan pasaport süresini buradaki konsoloslukta uzatmak istiyoruz . Sebebide vatandaşına dünyanın en pahalı pasaportunu veren ülkemizin( 5 yıllıkvize yaklaşık 650 tl kadar) yurt dışındaki konsolosluklarda bu miktar 88 sterlin olması. Fakat islemleri 1 ay sürüyor size ancak 6 ay uzatırız diye zorluk çıkarması üzerine hayal kırıklığına uğruyoruz. Ama internetteki bilgiler farklı söylüyordu. (bkz. http://www.turkishconsulate.org.uk/tr/pasaport_faq.htm )

Günün geri kalanında Önce Emevi camiini sonrada Şam sokaklarında rahat rahat gezdik.

7000 m2 lik bir alanı kaplayan Emevi Camisi bu alanda ayrıca Selahaddin Eyyübi türbesi,Hz.Hüseyin’in kızı Seyyide Rukiye Camisini,Türk şehitliğini ve turistik eşya satan bir çok dükkanı barındırıyor.
705 yılında Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik tarafından camiye çevrilen ve Müslümanlar tarafından kıyamete yakın Hz.İsa’nın yeryüzüne ineceğine inananılan "Ak Minare" bu camiye ait.
Camide ayrıca Hz.Yahya Peygamberin kabri ile Hz.Hüseyin’in Kerbela’da Yezid’in adamları tarafından kesilen ve Şam’a getirilen mübarek başlarının defnedildiği ve ziyaret edildiği bölüm bulunmakta

Burada Farsça ağıtlar ağlayan kadın ve erkeklere rastlıyoruz

                                                 

İlk Türk pilot Şehitlerimiz

Buradan Sülemaniye külliyesine gidiyoruz

Cam atölyesi

  

Çiçek fuarı varmış

 

Şamın eski sokaklarını gezdik

     

     

        

     

     

    

    

    

               

 

                Sabah erkenden kalkarak Ürdüne doğru yol aldık. Şamdan ayrılmadan önce Son padişah Vahtetdinin mezarına gitmek istedik .Fakat çizdiğim rota üzerindeki yol çalışmaları ve ara sokaklardanda ulaşma denemeleri başarısızlıkla sonlanınca vaz geçtik.

                Ürdün Suriye sınırında suriye tarafında hoş olmayan can sıkıcı işlemler ve sonrasında Ürdüne geçip doğruca Jerah’a doğru gidiyoruz .

                Öğleye doğru Jerah a  vardık. Hava sıcak ve tozlu şiddetli rüzgar yok ama her yer toz içinde .Vakit kaybetmeden başlıyoruz gezimize.

                Roma imparatorluğu’nun doğu eyaletleri içerisindeki en önemli kentlerden biri olan Jerash, imparator Trajan zamanında inşa edilen "Via Nova Trajana" yolu üzerinde bulunmaktadır. Ortadoğu’nun en iyi korunmuş ören yerlerinden biri olarak kabul edilen ve 800.000 m2’|ik.geniş bir alana yayılan Jerash’ta, bir Roma kentinde olması gereken tüm ana yapılar mevcuttur. Ancak adına Oval Plaza da denen ve ilginç bir mimariye sahip olan Forum alanı oldukça dikkat çekicidir,

M.S, 1 yüzyılda oluşturulan Decapolis (On Şehir) Konfederasyonu’nun önemli bir üyesi olan Jerash, imparator Hadrian tarafından 129 yılında ziyaret edilmiş ve kent halkı bu ziyaret onuruna kendisine anıtsal bir kapı ithaf etmiştir. Bizans döneminde hristiyanlık bölgede hızla yayılmış ve sadece imparator Justinian zamanında kentte yedi kilise inşa edilmiştir, M.S. 614’teki Sasani istilasından sonra kent. Haçlılar, Eyyübiler, Memluklar ve Osmanlılar tarafından da iskan edildikten sonra eski önemini tamamen kaybetmiştir,

Önce  güney kapısında giriyoruz .MS 130 yapıldığı tahmin ediliyor

buradan Oval plazaya açılıyor

İki oturma bölümünden oluşan Güney Tiyatro’nün üst sıraları kısmen tahrip olmuşsa da en üst sıradan Jerash kentinin panoramik manzarası görülmeye değerdir Zaman zaman gösteriler oluyor

  

Kazısı devam eden Cardo maximus

Artemis Tapmağı’nın 11 adet korint başlıklı sütunu tam 1858 senedir yıkılmadan ayakta durmaktadır

Propylaeum

Kuzey kapısı

NYMPHAEUM(çeşme Binası)

Cardo maximus

Hadrian Kapısı’nın hemen arkasında yer alan ve Roma döneminde at yarışları, atletizm oyunları ve gladyatör dövüşleri için kullanılan Hipodrom (244 m.x 52 m.) boyutlarındadır. Yapılış tarihi M.S 1. ve 3.yüzyıl arasında olduğu tahmin edilen Jerash Hipodromu’nun seyirci kapasitesi yaklaşık 15.000 kişidir.

Jerosh Hipodromumun M.S. 7. yüzyılda Sasani’ler tarafından polo oyunları için de kullanıldığı bilinmektedir.

 

İmparator Hadrian’ın Jerash’ı ziyareti anısına MS. 129 yapılan Zafer Takı (Triumphal Arch) Hadrian anısına yapılan benzer anıtsal kapılar Anadolu’da da bulunmakta olup en bilineni Antalya Hadrian Kapısıdır

havanın sıcak olması sebebiyle malesef görmeyi unuttuğumuz bir yer vardı

Church of St.Cosmos and St.Damian

Jerash’ta bulunan 15 kiliseden en iyi korunmuş olanıdır. M 5.533’te inşa edilen bu kilise, Kilikya(Ayaş)’da M.S.287’de öldürülen doktor kardeşler. Cosmos ve Damian’a ithaf edilmiştir. St.Luke dan sonra<I> </I>doktorların koruyucu azizleri olarak kabul edilen bu ikiz kardeşlerin en ünlü işleri birçok resimde de yer alan Etiyopya’lı bir hastaya yaptıkları bacak naklidir Foto. internetten alıntıdır

                       Daha sonra Madaba’ya rotamızı çevirdik.

 

Madaba’nın en bilinen kilisesi olan Church of St.George !9 yüzyılda yapılmış otup, asıl önemi tabanında muhafaza ettiği; 6.yüzyıla tarihlenen mozaikten kaynaklanmaktadır.

Mozaik haritanın orijinalinde  kullanılan renkli taş parçası yaklaşık 2 000 000 civarındaydı. Oysa günümüze ulaşabilen kısım orijinalin ancak üçte biridir ve bu haliyle bile yaklaşık 750.000 parçadan oluşmaktadır. Harita 1965 yılında restore edilmiştir.

Modoba archaeological Pork, St.fieroge Kilisesi’mn yakınlarında olup 1990’larda ziyarete oçılmısttır. Müze Pork’ın içinden geçen dogu-batı Roma Caddesi oldukla iyi korunmuş olup caddenin İki yanında 6.yüzyıla ait Virgin Mary ve Prophet Elias Kiliseleri mevcuttur. Parktaki en önemli mozaik, 5.yüzyılda yapılmış olan ve Hippolytus Hail denen bölümde sergilenmektedir

Madaba yakınlarındaki Mount Nebo tepesi. Eski Ahit’in beşinci kitabı olan (Deuteronomy) Tesniye’ye  göre Hz.Musa’nın kırk sene sûren büyük yolculuğu sonunda (Promised Land)-Vadedilmiş Topraklar’ı . gördüğü yerdir. Bu kutsal tepe aynı zamanda Hz.Musa’nın Öldüğü yer olarak da kabul edilmektedir

Hz.Musa dan yüz sene süren esaretten sonra îsrailoğulları’nı Mısır’dan çıkarmış ve Eski Ahit’in İkinci kitabı olan (Exodus)  anlatıldığı üzere kırk sene sûren yolculuktan sonra halkına Vadedilmiş Topraklar’ı işaret etmiştir.

Mt. Nebo da bulunan ve Moses Memorial Church olanak bilinen kilisenin ilk olarak M S 4.yüzyılda yapıldığını , M.S. 6 yüzyılda bir manastıra çevrildiğini biliyoruz 1930 da Franciscan Brothers (Fransisken) mezhebine ait rahipler tarafından satın alınan kilise restore edilmiş durumda. 16.Mart 2000 de Papa II. John Paul ün de ziyaret ettiği Mount Ne bo, Ürdün’ün en kutsal bölgelerinin başında gelmektedi

  Tabiiki biz gitiğimizde restrasyon çalışmalarından dolayı kiliseyi göremedik sadece çıkartılan mozaikler sergileniyordu.

Kum fırtınasından dolayı buradaki güzel manzarayıda göremedik

İtalyan sanatç, Giovanni Fantoni tarafından yapılan bu anıt Hz.Musa’nın  bronz yılanı ve Hz.Isa’nın çarmıha gerildiği haçı sembolize etmektedir

                   Buradaki işimiz bittiğinde Kral yoluna saparak 80 km ilerledik Sonrasında Petra’ya geç kalmamak için otobandan devam ettik. saat 10 sularında petra gate otele yerleştik.Sabah erkenden kalkmak ve dinlenmek için bir şeyler atıştırıp odalarımıza çekildik.

Devamı için buraya tıklayın

Bu yazı Seyahat içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Yorum bırakın