Kaunus’dan Petra’ya 2

Sabah Erken kalakıp kahvaltı sonrası hemen petraya gidiyoruz biletlerimizi alıp başlıyoruz gezimize

Önce Petra hakkında bilgiler :

Petra, Nabati Krallığı (Nabataean Kingdom)’nın başkentidir. Kumtaşı kayalara oyularak inşa edilen şehir, önemli kervan yolları üzerinde olmasından dolayı yüzyıllar içerisinde zenginleşmiş ve ülke toprakları Kızıldeniz’den Şam’a kadar genişlemiştir. Ancak Roma İmparatoru Trajan’ in M.S. 106’da Nabati topraklarını Roma’ya bağlamasından sonra başkent Bosra’ya taşınımış ve Petra eski ticari önemini yitirmiştir. Arap yarımadası kökenli oldukları tahmin edilen Nabatiler eski başkentlerinde Hristiyanlık ve İslam dönemlerinde de yaşamaya devam etmiş ancak M.S. 12 yüzyılda inşa edilen küçük bir Haçlı dönemi karakolundan sonra Petra tarih sahnesinden tamamen kaybolmuştur. Yaklaşık altıyüz sene sonra Johann Ludwig Burckhardt adlı bir gezgin bu kayıp kenti yeniden keşfetmiş ve o gün bugündür Petra Ortadoğu arkeolojisinin en önemli ve hakkında en çok konuşulan kentlerinden biri olmuştur. 6.12.1985’te UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesine alınan Petra 7.7.2007’de Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri olarak seçilmiştir.

Haçlılar döneminden sonra dış dünyaya tamamen kapanan Petra kentini yaklaşık 600 sene sonra 1812 yılında isviçreli gezgin JOHANN LUDWIG BURCKHARDT yeniden keşfetmiştir. Arapça öğrenip adını da Şeyh İbrahim olarak değiştiren Burckhardt kendisini müslüman bir tacir olarak tanıtmıştır. Petra’da sadece birkaç saat geçirmesine rağmen büyük keşfi sayesinde ünlü olmuş ve kendinden sonraki gezginlere Petra yolunu açmıştır.

Léon de Loborde Burckhardt in Petra’ yı yeniden keşfetmesinden  sonra 1826′ te yol arkadaşı Betlefonds İle bölgeye gelen Loborde Petra’da altı gün konaklamış ve David Robetrs’tan önce Petra’mn ilk resimlerini yapmıştır.

                     Al Siq kanyonuna ulaşmak için öncelikle 800 metre uzunluğundaki Bab As Siq denen bir bölgeyi geçmek gerekiyor. Bu kısa yolculuk sırasında hemen karşıda gözüken ve Djinn Blocks (Cin Kayaları) denen yapılarla karşılaşılıyor. Bölgede bulunan yaklaşık 40 adet Cin Kayası’nın Tanrı Dusharo ile ilgisi olduğu düşünülüyor.

Siq kanyonu girişi

1200 metre uzunluğundaki Al Siq dovorlonnin yüksekliği 91 m Ile 182 m orasında değişmekte ekip kanyonun en dar yeri 3 m genişliğindedir

1996’da meydana gelen selden sonra beton yol yapılmış.

Petra’lılar içme suyunu taşımak için altta gözüken kanalların içine topraktan yapılmış künkler yerleştirmişlerdir. Günümüze kadar kırılmadan gelebilmiş künklerin bir kısmı müzede sergilenmektedir

Al SIQ’teki duvaro işlenmiş olan deve kervanı rölyef i. Kervancı ve devenin bir bölümü halen seçilebilmektedir

Hazine binasının M.Ö.86 vö M.5. 25 yıllan arasındaki bir dönemde yapıldığı tahmin edilmektedir. Ortadaki Tholos Afrodit ve Isisle  ile ilişkendirilenen tanrıça Al Uzza’ nin yüksek kabartması mevcuttur. Tanrıça Al Uzza va tanrı Busshara Petra nm en önemli tanrılarıdır Soldan üçüncü sütun tamir görmüş yerine yerleştirilmiştir. Sag ve soldaki atlı figürler, Zeus ve Leda’nın ika oğulları Cistor ve Pollue oldukları tahmin edilmektedir.

 

Efsaneye göre Firavun dillere destan hazinesini yukarıda ortada görülen kavanoz kapağının üstündeki yuvarlak top gibi taşın içine saklamış ve ancak taşın üstündeki sihirli nokta vurulduğunda taşın ikiye ayrılıp içindeki altınların yere döküleceğine inanılırmış Al Khazneh (Hazine) adı da bu efsaneden kaynaklanmaktadır

.

NECROPOLIS

Fosadlar Caddesi ile Tiyatro arasında bulunan mezarlık Kraliyet Mezarları na nazaran daha basit bir şekilde yapılmıştır

 

Tiyatro M:S.1yy başlarında yapılmışM.S. Roma hakimiyetinden sonra genişlemiştir.Sahne binası hariç tamamen kayalara oyularak yapılan tiyatro bu özelliğiyle antik dönemin ender görülen tiyatrolarındandır.

Petra’mn en güzel yapılarından olan Urn Tomb’un alt katındaki mermerli bölümler bir donem hapishane olarak kullanıldığından yerel halk tarafından Al Mahkama olarak da adlandırılmaktadır.

Urn Tomb un Nebaten krallarından Malcnus II veya Arefoi IV ait olduğu sanılmaktadır Ayrıca yapının M.S 447’de Piskopos Jason tarafından kiliseye çevrildiğine dair yazıt yan duvarda görülebilmektedir

Silk Tomb  Yüzeyindeki renkli kum taşlarından isim almış

CORINTHIAN TOMB Kraliyet Mezarları arasında en yıpranmış olanıdır, ikinci kottaki kırık alınlık ve tholos yapısıyla Al khazne yi andırmaktadır Adını korint başlıklı sütunlardan alan mezar, Sütunlu Cadde (Colonnade) ile aynı eksende olmasından ötürü çok önemli bir şahsiyete ait olmalıdır

 

Üzerindeki Latince yazıttan da anlaşıldığı gibi bu mezar Arabia Provınce’in Roma valisi Sextus Fiorenti nu s için oğlu tarafından M 5.130 yapılmıştırSextus Florentinus Mezarı, üzerinde yozit olan ender yapılardandır.

Günümüzde kullanılan Arapça’nın da kökeni olduğu kabul edilen Nabataean (Nabatt) yazısının Kuzey Sami dillerinden olan Aramice’den türediği bilinmektedir. Bugün oldukça azsayıda rastladığımız örneklerden yola çıkarak Nabati Alfabesinin sağdan sola yazılan 22 tane ünsüz, noktasız ve bitişik harflerden oluştuğunu görmekteyiz.

 

Byzantine Church yada Petra Church olarak da bilinen bu kilise 1990’da ortaya çıkarılmıştır.M.S.450’de doha önce aynı yerde bulunan bir nebati tapınağının üzerine inşa edilen kilisede yapılan kazılar sonucu çok önemli mozaik yer süslemeleri bulunmuştur.

Baptistery (Vaftizhane) 1993 yılında sol opsidin dış kısmında yapılan kazılarda M S 7 yüzyıla ait 152 adet papirus yazma bulunmuştur American Center of Oriental Research (ACOR) tarafından halen incelenmekte olan belgeler Ürdün antik tarihinin şimdiye kadar ele geçen en kapsamı dokümanlarıdır

            

Great Temple

Qasr Al Bint (Kız Kalesi) – Bedeviler tarafından Qasr Al Bim Al Faraoun (firavun kızı Kalesi) olarak da adlandırılan M Ö 1.yy Tanrı Dusshara’yo adanmıştır.

Qasp Al Bint yüzyıllardır kandi basino ayakta duran Patra’daki tek (free standing) yapıdır. Al Khazneh ve Great Temple’dan 4 m. daha geniş bir fasadı olan Qaxr AlBint’in yüksekliği 23 m dir Temenos’un orijinal tas döşemeleri ve altarın izlerini halen görmek mümkündür

Petra Müzesi’nin önünden başlayan El Deir yolculuğu için Nabataean’lar tarafından kayalara oyulan yaklaşık 800 adet basamak  ve patika yollar kullanılmaktadır Yaklaşık 45 dakika sürüyor

 

Al Khazneh den daha büyük olan El deir M.S 40-70 orası veya daha sonra yapıldığı tahmin edilmektedir Geç dönemde manastır olarak da kullanılan yapının Deir adı buradan gelmektedir (DeyrulZafaran,Deyrulumur gibi) El Deir. Al hazneh’ye gore daha az süslüdür. Yüksekliği 40.2 metre olup eni 46,9 metredir İç mekan Al Khaznen de olduğu gibi son derece sade olup duvardaki bir haç figüründen doloyı manastır olarak da kullanıldığı düşünülmektedir Odanın boyutları 11.5 m x 10 m ‘dir

 

 

 

 

  Dönşte güzel manzaraların fotorafını çekerek indik

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Aylini terlikleri koparmadan bu geziyi bitirdiği için tebrik ediyoruz

 

 

 

 

 

 

 

 

                      Yorgun bir halde Petra’dönüp yemek yiyoruz . Hedef doğruca Musa kayası Ama öncesinde Motorları yıkadık 🙂

 

        

                 Ain Muso (Musa Pınarı) Wadi Musa kasabasına 2 km. uzaklıkta olan bu kutsal mekan, Hz.Musa’nın büyük yolculuk sırasında halkının su ihtiyacını karşılamak için asası ile kayaya iki kez vurarak su çıkardığı yer olarak kabul edilmekte. Alt resimdeki kaya Musa kayası

 

Musa Pınarı

 

 

Burada suyun tadına baktıktan sonra Hedefimiz Vadi  Rum

Rum kasabası çölden önceki son istasyon olup, çöl turuna çıkacak olan gruplar son hazırlıklarını bu kasabada yapmaktadırlar. Bölge güvenliğini sağlamak için kasabada bir çöl karakolu da mevcut.Burada bir bedevi ile anlaşıp 50 ürdün dolarına 2 saatlik çöl gezisi ve gün batımı seyri ve çay ikramı için anlaştık.

 

Çölde bir ADV

Burada bir şelale olduğunu söylüyorlar

           

 

 

   

 

                             Günün sonunda  Akabe ye doğru yola çıktık . Akşam Aabeye 10 km uzaklıkta güney sahilinde Moon Bedoin   Hotel de kaldık

                             AQABA(Akabe) Kızıldeniz’in bu en kuzey noktası olan Akabe Körfezi 4 ülke (Ürdün, israil. Mısır ve Suudi Arabistan) tarafından paylaşılmaktadır. Ürdün bu kıyıların sadece  20 km.lik kısmına sahiptir Hemen yanıbaşında İsrailin Eliat şehri var.

                              Sabah istemeden de olsa erken kalkıyorum .Zaten bu gesilerde nedense gün aydınlandıktan sonra doğru dürüst uyuyamıyorum. Kahvaltılarımızı yapıyoruz. Bu arada Şam’da ilk gün pazardan peynir , zeytin almıştık. Fakir olan otel kahvaltılarının yanında ne iyi ettiğimizi konuşuyoruz. Gidecek olan arkadaşlara tavsiyemiz olsun.

 

                              Bu gün dalış yapacağız. Saat 10 na doğru bir minibüs geldi ve bizi dalış merkezine götürdü.

 

                

 

Resimde görüldüğü gibi bize  okadar ağırlığı bağladıktan sonra yaklaşık 150-200 m sahile kadar hem gidişte hem dönüşte yürüttüler. Kısa ve güzel bir dalış yaptık. Fakat kişi başı 45 JD yaklaşık  90 tl ye değmez bir aktivasyon. Türkiyede daha ucuz ve konforlu yapılabilir ama su altı farkılı olacaktır. Tavsiyem Akabeye giderseniz mutlaka dalış yapın ama sadece snorkel yeterli.

132 metre ile dünyanın en yüksek bayrak direği olan Aqaba Flagpole. 2008 ‘de bu rekoru Türkmenistan’dak i 133 metrelik bayrak direğine devretmiştir. Aqaba bayrak direği Anıtkabir’deki bayrak direğinden (33,5 m.) yaklaşık 4 kat daha uzundur.

                  

                    Sonraki vakitlerde programa baktık ve Akabe kalesini gezmekten vaz geçtik bir yemek yedik ve Kerak kalesine doğru yola çıktık. Otobanda canımız sıkıldığından ilk fırsatta kral yoluna saparak buradan devam ettik.

                  

 

                      Akşam üstü Kalenin yanında bir otele yerleştik ve yakınlarda tesadüf Türkiye aşığı bir Ürdünlü lokanta sahibiyle tanıştık . Kerakta akşam yapılabilecek bir atraksiyon olmadığından Erkenden yattık .

     Otelin girişine motorları yerleştiriken

 

Sabah erkenden Kaleyi gezdik Hala yenileme çalışmaları devam ediyordu.  Kerak kalesi hakkında bilgilerde şunlar :

Kerak kalesi

Ürdun sınırlan içerisindeki en ünlü Haçlı Kalesi olan Kerak (Al Karak), tarihi Kral Yolu (King’s Highway) üzerindeki bir tepede kurulmuştur Deniz seviyesinden 930 metre yüksekte olan bu bölge. Kudüs ile Akabe arasındaki önemli kervan yollarının da geçtiği hakim bir noktadır Kalenin hemen yanındaki Kerak şehrinin. Eski Ahit’teki adı Kir Moob’tır Roma döneminde Choracmoba olarak adlandırılan kent  Madaba’da ki ünlü St.George haritasında bu isimle tasvir edilmiştir

Kerak Kalesi, Suriye’de bulunan Crac De Chevaliers gibi heybetli bir yapıya sahip olmamakla birlikte Haçlılar döneminin en önemli olaylarına tanıklık etmiştir. Kale 1142 yılında, Montreal Lordu. Payen le Bouteiller tarafından inşa edilmiştir.

1176’do kalenin kontrolünü ele geçiren ve barbarlığıyla ün salan Reynaud de Chatillon yapılan ateşkes antlaşmalarına rağmen 1186 yılında Kahire’den Şam’a giden bir kervana Kerak yakınlarında saldırınca Selahaddin Eyyübi 1187’de Hıttin savasında Chotillon ve tüm Haçlı ordusunu yenerek daha önce iki kez almayı denediği Kerak Kalesi’nl nihayet 1189 de ele geçirmiştir. Kale daha sonra Memluk Sultanı Baybars tarafından 1263 yılında genişletilmiştir. Kerak Kalesi Osmanlı ordusu tarafından da kullanılmıştır

Buradan Ölüdenize doğru indik . Dünyanın2. tuzlu gölü. İlginç yanı deniz seviyesinin 400 m altındadır. Buradan hoşlanmayan Nuri abim denize girmekten vaz geçerek vadi Mujip e doğru ilerledik. Vadi mujip Önünde konu ile ilgili tanıtım resimleri ve bilgilerinden dolayı ziyaretten vaz geçtik . Bu gün hiç bir şey yapmak içimizden gelmiyor.

Hedefimiz Amman

Amman, 1946’da kurulan Ürdün Krallığı’nin başkenti olmadan önce Transjordan Emirliği’nin merkezi olup sıradan bir kasaba büyüklüğündeydi. Dolayısıyla, aynen Ankara gibi Amman da bugünkü görünümüne 1946’da başkent olduktan sonra ulaşmıştır. Amman’ın nüfusu yaklaşık olarak iki milyondur 

Eski Ahit’te Amman’dan Rabbatti-Amon olarak bahsedilmektedir. Helenistik dönemde ise kentin adı Philadelphia olarak değiştirilmiştir. Old Town denen küçük bir bölge halen mevcut olmasına rağmen Amman’da, Şam, Halep ya da Kahire gibi bir şehir dokusu maalesef yoktur.

Amman, Roma ve Istanbul gibi yedi tepe (Jebel) üzerine kurulmuş ve tepeler birbirlerine Circle denen meydanlarla bağlanmıştır. First Circle dowtown Amman’a en yakın meydan olup, yeni şehir

batı yönüne doğru. Eight Circle’a kadar uzanmaktadır.

1948 ve 1967’deki Arap-israil Savaşları sırasında ve sonrasında Filistin topraklarından Ürdün’e çok büyük bir göç olmuştur. Toplam 13 kampta yasayan Filistinli mültecilerin sayısı bugün itibariyle 1.827,000 ‘dir.

                             Doğrudan kaleye gidiyoruz Amacımız müzeyi gezmek.

Amman Ulusal Müzesi oldukça küçük bir müze olmasına rağmen GhazaI heykelleri ve ölü Deniz Tomarları (Kumran Metinleri)’nin bin kısmının da aralarında olduğu önemli eserlere sahiptir.

Ain Ghazal’dan çıkarılan ve bilinen en eski antropomorfik (insan biçimli) heykeller olarak kabul edilen eserler müzenin en değerli parçaları arasındadır

M.ö. 7250-5000’e tarihlenen Ghaza 1974’te bir yol inşaatı sırasında ortaya çıkarılmıştır. Söz konusu heykeller ise 1985’teki kazılar sırasında bulunmuş ve bir kısmı British Museum ve Smithsonian Enstitüsü tarafından restore edilmiştir.

Bereket Tanrısı Atargatis. Khirbet Tannur yakınlarındaki bir Nabataean tapınağında bulunan büstün M.S.l. yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir

1947’de Qumron’da bulunan ve dinler tarihinin neredeyse yeniden yazılmasına sebep olan Olü Deniz Tomarları (Dead Sea Scrolls).

Amman Ulusal Müze’de sergilenen Ölü Deniz Tomarları altı parçadır ve bakır levhalar üzerine yazılmıştır. Kağıt ve deri üzerine de yazılmış olan metinlerin toplamı yaklaşık 800 parçadan oluşmaktadır ve hemen hepsi Kudüs’teki "The Shrine Of The Book" müzesinde sergilenmektedir.

Olü Deniz Tomarları. Musevilik ve Hristiyanlık tarihinin bugüne kadar bilinen en eski yazlı kaynaklardır

Amman Tiyatrosu M. S. 2. yüzyılda imparator Antoninus Pius döneminde yapılmıştır. 1957 yılında bir restorasyon geçiren tiyatro üç Cavea ‘Ii mimarisiyle Efes Tiyatrosu’mı andırmaktadır

Temple of Herakles (Hercules) Amman Herköl Tapınağı M.S.162-İ66

yılları arasında İmparator Marcus A urei lus zamanında yaptırılmıştır.Ana tapınağın boyutları (31 m.X 26 m.) olup. Témenos alanı (122 m. X 72 m.) dir

 

 

                             Ziyaretimiz sonrasında Tekrar yola çıktık. Buşraya yanlışlıkla uğradık ama sıcak ve yorgunluktan fato.çekmeyi unutmuşuz .Dikkatimi çeken burada Suriyede gördüğüm ayakta kalan en iyi durumdaki yapıyı yani tiyatroydu. Yine fazla zaman kaybetmeden Hims e yola çıktık . Akşam simdiye kadar kaldığımız suriyedeki en iyi otelde kaldık Eski bir otel temiz, nezih, kahvaltısı en iyi şehir merkezinde ve  içi çok ihtaşamlıydı.

Hims yada Hums Suriye’nin 3.büyük şehri..Turizm açısından pek çekici olmayan şehir daha çok endüstri merkezi olmasına rağmen önemli bir konuma ve yine önemli tarihi eserlere sahip.
buradaki ziyaret edilecek yer Halid Bin Velid Camii Halid Bin Velid Hz.’leri  yedinci hic’ri yılında Müslüman olmuş,Mute savaşındaki başarısından dolayı Hz. Muhammed tarafından Allah’ın kılıcı diye övülmüştür.Humus şehrini savaşmadan alan Halid Bin Velid Hz.’leri  burada vefat etmiştir. Halid Bin Velid Camii’nde Halid Bin Velid Hz.’leri ile Hz. Ömer’in oğlu Hz. Ubeydullahın kabirleri bulunmakta

 

         Gece Hims te trafik

                   Sabah erkende kahvaltı yaparak   Halid Bin Velid Camii  ziyarette gitmek istedik ama nekadar polislere sorduysak da bize aptal ayağı yaparak yardımcı olmadılar .Sabah sabahta sokakta doğrudürüst insan yok.Bizde doğruca Krak des Chevaliers kalesine gittik.

kale hakkında

Humus kentinden yaklaşık 40 km batıda bulunan Hisn Kalesi (Krak des Chevaliers) , Suriye’deki en önemli Haçlı dönemi kalelerinden birisidir. Kalenin bugünkü adı, etrafında bulunan köyün adı olan El Hüsn’den geliyor. Nisan ve Ekim ayları arasında 09:00-18:00 arası açık olan kale, Kasım ve Mart ayları arasında 09:00-16:00 ziyarete açık. Kalenin içinde fotoğraf çekilmesine izin veriliyor; dinlenmek ve susuzluğunuzu gidermek için bir kahvehanesi de mevcut.
Kalenin iki bölümü bulunuyor. 13 burcu olan bir dış ilk bölümü oluştururken, iç duvar ve iç kale ikinci bölümü oluşturuyor. Bu ikisini, içindeki suyla bir zamanlar atların sulandığı ya da banyoların doldurulduğu bir kale hendeği ayırıyor. Ancak şu anki hendekteki su durgun ve pis. 4 metre kalınlığında duvarın içinden geçen kapının oluşturduğu ana girişten geçip kaleyi savunan burçları geçtiğinizde avluya varıyorsunuz. Duvarları zarif oymalarla dolu bir koridoru geçtikten sonra içinde eski bir ocak, bir kuyu ve tuvaletlerin bulunduğu geniş ve kubbeli bir salona ulaşıyorsunuz. Avludaki küçük kilise Kale’nin Sultan Baybars tarafından alınmasından sonra camiye dönüştürülmüş. Caminin minberinde hala vaaz yerini görebiliyorsunuz. Prenses Kulesi’nin tepesinde bulunan kahvehanede muhteşem manzara eşliğinde dinlenebiliyorsunuz. Kale, kıyı bölgelerinden ülkenin iç kesimlerine kolay erişim sağlayan ve bölgenin önemli yollarından biri olan Humus Geçidi’ne hakim tepelerden birinin üzerine kurulmuş.

Mısır Firavunu Ramses, bölgenin önemini anlamış olmalı ki, yakınlarında bulunan ve dünya tarihine ilk barış anlaşmasıyla geçen Kadeş’te Hitit ordusuna karşı savaşmış.
Malta Şövalyeleri, kaleyi genişletme ve imar etme çalışmalarına 1170 yılında başlamışlar. Zamanının en son savunma yeniliklerine sahip olan kale, tepe eteğinde kazılan bir kale hendeğinin ayırdığı geçmeli iki duvar tarafından korunuyormuş. Kaleye şu anki giriş, daha sonra Haçlıları’ın eklediği bir geçişten giriliyor (soldaki köşeli kule Memlükler zamanında eklenmiş). Dik bir rampayla kalenin içine giriliyor; dönüşün ardından alçak savunma hattına ve duvarlar arasındaki boşluğa doğru dümdüz ilerliyorsunuz.

Boşluğun sol yanına doğru birkaç uzun basamağın ardından aşağıya, banyolara doğru iniyorsunuz. Banyolardan sonraki ilk kulede bir kapının geride kalan izleri görülebiliyor. Bu kulenin dibinde kemerli ahırlar bulunuyor. Atların serbest kalıp başka yere kaçmasını engellemek için bağlandığı halkalar hala duvarlarda. Ahırların diğer yanında, dar bir geçidi aştıktan sonra tam ortasında kocaman bir sütun bulunan bir odaya geçiliyor. Sütunun üzerinde kazınmış yazılar var. Dar geçide geri döndüğünüzde, basamaklar sizi duvarın üzerine çıkarıyor. 1936 yılında restore edilen geniş bir yürüyüş yolu, uzun batı duvarını kaplayarak sizi iç kalenin avlusuna götürüyor. Bu arada, sıradışı Prenses Kulesi’nin dibindeki merdivenleri kullanıyorsunuz.

Kalenin en görkemli binalarından biri üst avlu girişine bakıyor. Klasik Gotik tarzına sahip olan bu kemeraltı, Haçlı döneminin sonlarına doğru 13. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş. Hemen arkasında, ince kubbesiyle daha erken döneme ait olan Büyük Salon bulunuyor. Daha ilginç bir oda, bu salonun ilerisinde bulunuyor. 120 metre uzunluğundaki dönemeçli alanın sağ yanında bulunan 12 kuburuyla tuvalet olarak kullanılan bölgeyle, sol yanında bulunan bölüm de (ekmek fırını ve büyük genel fırınla) mutfak, kuyu ve ardiye (kocaman zeytinyağı küpleri insanın dikkatinden kaçmıyor) olarak kullanılmış. Kale işte burada hayat kazanıyor. Ardiye bölümlerinin ilerisindeki dev sütunlarla dolu alanın yemek salonu olarak kullanıldığı düşünülüyor.

Avluya geri döndüğünüzde, gözünüze çarpan kubbeli küçük kilise, bir camiye dönüştürülmüş. Caminin yanındaki merdivenler, Prenses Kulesi’ne çıkıyor. Burası, kaleyi ziyarete gelenler için bir kahvehane/lokantaya dönüştürülmüş. Burada soğuk içeceklerin yanında Humus şarabı da içebiliyorsunuz. Yemek olarak da kebap, meze ve köfte arzu edenlere sunuluyor. Sarmal bir merdivenle düz terasa çıkabiliyorsunuz. Bulutların çok olmadığı bir gün, düzlüklerden ve tepelerin üzerinden Safita’yı görebiliyormuşsunuz.
Üst katlara çıktığınızda, güneybatı köşesindeki yuvarlak kulenin, 1260 yılında yapılan bir eklemeyle yapılan Bey odasını içerdiği düşünülüyor. Kalenin en nefis süslere sahip penceresi bu odada bulunuyor.

Ziyaret sonunda doğruca Lazkiye ye gittik Öğle yemeğinden sonra Türkiye’ye   geçiş yaptık. Bu etaplarda sunuma değer fotoğraflar olmadığından geçiyorum.

Yayladağ sınır kapısında geçip doğruca Hatay a künefe yemeğe gittik . Sonra İskenderunda ilk konakladığımız otelde konakladık. Sabah erkende yola çıkarak akşam üstü evimize vardık.

Yollarda görüşmek üzere 🙂

Bu yazı Seyahat içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

1 Responses to Kaunus’dan Petra’ya 2

  1. Mahiye Morgül dedi ki:

    Teşekkürler, ellerinize ayaklarınıza sağlık. Petra en çok merak ettiğim yerdi, vaktiyle Anadolu’dan oraya gelin prensesler giderdi. Sinop doğumlu Rize AYDER’de büyümüş Başoğuzlu (Milet) kralı VI.Mitridate’nin kızı MİTRİDATİS, babası Sezar’ın komutanı Pompeius’a MÖ.64’de Amasya’daki gece savaşında yenik düşünce babasıyla birlikte vardıkları Kırım’da intihar etti. Mitridate’nin Birleşik ordularının başındaki 8 komutandan biriydi Nebatyan kralı, damadı. Ürdün’de Mitridatis adı çok sofistike bir isimmiş. Çok beğendim gezi notlarınız, çok yararlandım, çok teşekkür ederim.
    Mahiye Morgül / http://www.mahiye.com /Ocak 2018-Ankara

Yorum bırakın